16 Aralık 2025
Bazı insanlar öfkeli değildir. En azından öyle görünürler. Yükselmezler, bağırmazlar, kırıp dökmezler. Çoğu zaman “idare eden”, “anlayan”, “sorun çıkarmayan” taraftadırlar. Ancak iç dünyalarında sürekli çalışan bir iç ses, bitmeyen bir yetersizlik duygusu ve fark edilmesi zor bir öfke vardır. Bu öfke dışarıya yönelmez; sessizce kişinin kendisine döner.
Yetersizlik duygusu genellikle bugüne aitmiş gibi yaşanır. Kişi, işinde, ilişkilerinde ya da hayatın herhangi bir alanında “yetemediğini” hisseder. Oysa çoğu zaman bu duygu bugüne ait değildir. Daha erken dönemlerde öğrenilmiş, içselleştirilmiş ve zamanla kişinin benliğinin bir parçası hâline gelmiştir. Bastırılan her şey ortadan kaybolmaz; yalnızca bilinçdışında yaşamaya devam eder.
Birçok danışanımdan benzer cümleler duyarım:
“Biri beni eleştirdiğinde aşırı etkileniyorum.”
“Bir hata yaptığımda kendime çok yükleniyorum.”
“Başarılı olsam bile içim rahat etmiyor.”
Bu cümlelerin ortak noktası şudur: Kişinin iç dünyasında oldukça sert bir yargıç vardır. Bu iç ses, çoğu zaman dışarıdan duyulan bir ses değildir; yıllar içinde içselleştirilmiş eleştirilerin devamıdır.
Öfke, sınırların ihlal edildiğini haber veren temel bir duygudur. Ancak bazı insanlar için öfke “tehlikeli” bir duygu olarak algılanır. Bu nedenle bastırılır. Bastırılan öfke yok olmaz; yön değiştirir ve içe döner.
Kişi çoğu zaman şunun farkında değildir: Kendine kızmasının nedeni yetersiz olması değil, kendini koruyamamasıdır. Hayır diyemediği, sınır koyamadığı ve ihtiyaçlarını dile getiremediği her durumda bu içsel öfke büyür.
Bu döngü fark edildiğinde ve kişi kendisiyle daha yumuşak bir ilişki kurmaya başladığında, içe dönük öfke de yavaş yavaş gücünü kaybetmeye başlar.
Yetersizlik duygusu ve içe dönük öfke bir zayıflık değildir. Çoğu zaman güçlü kalmaya çalışan insanların taşıdığı görünmez yüklerdir.
Uzman Psikolog Barış Süha Serçe