1 Aralık 2025
Görünmeyen Kaygılar
Kadınların büyük bir kısmı, günlük yaşamda görünmeyen fakat yoğun şekilde hissedilen bir kaygı yükü taşır. Bu kaygı genellikle belirgin bir olaydan değil; yaşamın farklı alanlarında biriken sorumluluklardan, belirsizliklerden ve toplumsal gerçekliklerden beslenir. Dışarıdan bakıldığında güçlü, organize ve dayanıklı görünen kadınların bile içsel olarak tükenmiş hissetmesi sık karşılaştığımız bir durumdur.
Bu yazı, bu görünmez yükü adlandırmak ve kadınların neden çoğu zaman “sebebi yokmuş gibi” hissettikleri bir kaygı hâli yaşadıklarını anlamlandırmak için kaleme alınmıştır.
Toplumsal Olayların Kadın Zihnindeki Yansıması
Kaygı yalnızca bireysel bir duygu değildir; yaşadığımız çevreden ve maruz kaldığımız olaylardan derin biçimde etkilenir. Son yıllarda ülkemizde özellikle kadınları yakından ilgilendiren bazı olayların sıklaşması, bu kaygı yükünü görünmez şekilde artırmaktadır.
Bunlar arasında:
• şiddet ve güvenlik ihlallerine ilişkin sık gündeme gelen haberler,
• kadınlara yönelik tehdit içeren olaylar,
• ebeveynlerin çocuklarını koruma konusunda artan tedirginlikleri,
• ekonomik dalgalanmaların aile içi yükleri yoğunlaştırması gibi faktörler yer almaktadır.
Bu olayların her biri, kadınların zihinsel süreçlerinde “tetikte olma” eğilimini güçlendirir. Kadınlar bunu çoğu zaman fark etmeden, gündelik hayatlarında daha çok kontrol etmeye, daha fazla kontrol sağlamaya veya sürekli olasılıkları hesaplamaya yönelir.
Akademik Çerçeve: Zihinsel Yük ve Hiper-Uyanıklık
Psikoloji literatüründe zihinsel yük, görünmeyen bilişsel görevlerin (planlama, organize etme, hatırlama, riskleri değerlendirme) sürekli aktif olmasıdır. Kadınlarda bu süreç daha belirgin olabilmektedir. Bunun birkaç nedeni vardır:
• bakım veren rolünün içselleştirilmesi,
• duygusal sorumluluk alma eğilimi,
• ilişkisel uyumu sağlama çabası,
• güvenlik değerlendirmelerinin sıklıkla kadınlar üzerinden ilerlemesi.
Bu faktörlerin birleşimi, zamanla hiper-uyanıklık (hipervijilans) olarak bilinen, zihnin sürekli tetikte kalma hâline dönüşebilir. Bu durum kaygıya zemin hazırlar ve uyku problemleri, bedensel gerginlik, irritabilite ve tükenmişlik gibi belirtilere neden olabilir.
Danışan Gözlemleri
Birçok kadın kaygısını açıkça “korku” şeklinde ifade etmez. Bunun yerine:
• “Aklım hiç susmuyor.”
• “Her şey için önceden önlem almaya çalışıyorum.”
• “Evdeyken bile bir şey olacakmış gibi hissediyorum.”
• “Hem çocuklar hem iş hem ev… sanki yetemiyorum.” gibi cümlelerle anlatır.
Bu ifadeler, kaygının davranışa ve düşünceye yayılmış, daha incelikli bir formunu gösterir. Bu noktada amaç, kaygıyı patolojik boyutlara itmek değil değil; kadınların yaşadığı içsel yükü görünür kılmak ve adlandırmaktır. Çünkü adlandırılan duygu, işlenebilir hâle gelir.
Bu Kaygının Fark Edilmesi Neden Önemli?
Görünmez kaygı uzun vadede: tükenmişlik, duygusal dalgalanmalar, bedensel belirtiler, ilişkisel doyumsuzluk ve ruhsal kırılganlık gibi sonuçlara yol açabilir. Ancak bu durum bir zayıflık göstergesi değildir; aksine kişinin içinde bulunduğu koşullara verdiği doğal bir tepkidir. Bu nedenle fark etmek, yükü hafifletmenin ilk adımıdır.
Ne Yapılabilir?
Kadınların taşıdığı görünmez kaygıyı hafifletmenin ilk adımı, bu duygunun kaynağını fark etmektir. Kaygının çoğu zaman tek bir nedenden değil; zihinsel yük, sorumluluklar ve güvenlikle ilgili tedirginliklerden beslendiğini görmek, duyguyu düzenlemeyi kolaylaştırır.
Bu süreçte sınır koymak, her şeyi tek başına üstlenme eğilimini azaltır. Bilişsel ve duygusal görevlerin paylaşılması, zihnin sürekli tetikte kalma hâlini hafifletir.
Ayrıca farkındalık, nefes ve beden odaklı teknikler sinir sistemini sakinleştirerek kaygının yoğunluğunu düşürür. Kaygı günlük işlevselliği etkilemeye başladığında profesyonel destek, duyguların adlandırılması ve zihinsel yükün yeniden düzenlenmesi için etkili bir destek sağlar.
Sonuç olarak, kadınların taşıdığı bu görünmez kaygı bir zayıflık değil; yaşam koşullarına verilen doğal bir tepkidir. Bu yükü fark etmek, paylaşmak ve kendine şefkatle yaklaşmak iyilik hâlini güçlendiren en önemli adımlardır.